Yazan : zihni sinir Şehir: istanbul Zaman : 20 Eylül 2010 Pazartesi | |||
Onur Sezgin’in Karalama Defterinden
Tiyatral Kesitler: Göremiyorum ki bu devirde Hak edecek birini Yazmak için şu yeni dizelerime Varsa söyleyin! …(?) Ben de bildiğimi okuyacağım öyleyse Hoşunuza gitse de, gitmese de Birçoğu balıklama dalar Bulduğu bir hikâyenin tam içine Sonra anlatır bize – gıdım gıdım, kelime kelime – Gidilen yol budur ya, bir başkadır benimki Acınacak bir durum sayarım, özenti cümleleri, Boşa kelime sarf etmeyi, hele bir de evirip çevirmeyi Onun için düzeyli bir cümleyle başlamalıyım Kıvamına gelsin diye beni uğraştıran… … … … ……. ….Yayımcıların çoğunun ama hepsinin değil; ortak özelliği, başarısızlıktır… Bir yazar olarak başarısızlığa uğramışlardır… Onların masalarının başında oturmayı, yazma mutluluğuna tercih ettiklerini sanmayın… Yazmaya çalışmış ancak becerememiş insanlardır… Meselenin garip yanı, bu iş için en uygunsuz olan onlar; neyin yayınlanıp neyin yayınlanamayacağına karar verirler… Hiçbir yenilik getiremeyeceklerini, içlerinde o Tanrısal ateşin yanmadığını birçok kez kanıtlayan bu insanlar, yeni oluşumları ve dehaları eleştirip çamur atmaktan da geri kalmazlar… Kaliteli editörler ve eleştirmenler, elbette vardır… Ama ne yazık ki, bir elin parmakları kadar azdır. ……. ………. ……….. …… Bağışlayın böyle her şeyi didik didik edişimi En azından bu denli inceleyişimi Oysa öyküme erdemli bir girişle başlamayı İlke edinirdim ben Yemek öncesinde yapılan bir şükran duası gibi Başlıyorum işte şimdi Şu ana kadar olanlar bir “giriş” di Asıl menüden önce gelen aperatifler gibi Şarkıma girmeden önce Sazıma akort verme çabasıydı benimki 2.perde - 4.kısım İkisi de pişmandı yaptıklarına şimdi... derken ... Tarihin üzerine damgasını vurmaya çekindiği Korkusuz bir sayfa açıldı… Sonra... Sessizlik çöktü birden, sanki ikisi de uykuda Daldılar bir ara, aynı rüyayı gören iki sevgili gibi Ve bir mucize oldu, dokunaklı bir müzik çaldı Rüzgârlı havada yere düşen yapraklar gibi kapandı gözleri Yeniden var olmaktı bu, Zamanı durdurmak ya da geçmişe dönmek Sanki, alınyazısıyla çatışmaya girmesine benziyordu iki insanın Duyular olmadan hissetmek, görmek kapalı gözlerle... Kısa bir öpüşmeydi bu, yıldırım gibi çarpan Hani o ilk öpüşmeler vardır ya, bütün benliğimizi sarsan Damarlarımızdaki kan ki, hızlı bir metro gibi akan Kalpler sanki vızıldayan arılar; Dudaklarsa balın toplandığı çiçeklerdi San ki, hayat yoktu evrende onlardan başka Ve sanki hiç son bulmayacak gibiydi ömürleri Herkesten uzakta o sessiz mekânda Karanlığın getirdiği korkulardan uzak Birbirinin oldular bütünüyle Aşk Tanrısı Eros bile onları böyle görse Sihirli oklarını atmaya gerek duymazdı Durmadan akıp giden Zaman ise, Aşka düşman olsa bile - İmrenerek seyretti onları, şöyle bir esip geçerken Ne kavurucu sıcakları ne de dondurucu soğukları istiyordu onlar Yalnızca ilkbaharı yaşıyorlardı Ayrı kalmadıkça hiç yorulmazlardı Yeri değiştirilmiş bir saksı, Doğal ortamından uzaklaştırılmış bir canlı, Ya da dalından yeni kopmuş bir çiçek gibi Ki, bunlar bile kuruyup yok olamazdı Ayrıldıklarında onlar kadar Aşkın gücü bulutlardan inmiş, Mutluluksa onların tek çeyizi Üstelik daha önce yaşayamadıkları Öyle tatlı saniyeler yaşadılar ki Zaman değişerek geçse de, değişmemiş buldu onları Böylesi anları yaşamamış, Belki de hiç duymamış olanlara saçma gelen Şarkılı bir masal gibi... Ama bir keder vardı Boş’un yüreğinde Gözleri özür diler gibiydi Anlatması güç duygular içinde İşte o an Med, dudaklarına dokundu Boş'un Öptü ve susturdu onu bu şekilde Sonra meydan okudu kötü kehânete, Yanlarından kovdu onu Kötülüğün uğradığı bir dünyada yaşamaya elverişli değillerdi Issız adalarda yaşamalıydı onlar Görünmeden şarkılar söyleyen cırcır böcekleri gibi... Yazık ki buradayız işte Aslında olayların oyuncağıdır insan, Olayları yazıyor gibi görünse de Geldik, gidiyoruz işte bir mermiyle uzaklara İyi ama kanımız aksın diye mi geldik bu dünyaya Yok edebilir mi bedenimizi? Kendi ellerimizle yarattığımız bir madde Her şey yaşar da, hava, su, ateş, Ya biz; ölür müyüz? O her şeyi anlayan beynimizle Onur sezgin | |||
Yazan : zihni sinir Şehir: istanbul Zaman : 14 Eylül 2010 Sali | |||
(“Gönül Öğretmen” Onur Sezgin’in Tiyatral Şiir için yazmış olduğu denemelerden en kapsamlı olanıdır. Şiiri dikkatlice okuyup inceledikten sonra daha detaylı bilgi edinmek ve bu yeni oluşum hakkında düşüncelerinizi iletmek için, (www.onur-sezgin.tr.gg) bölümünü ziyaret edebilirsiniz.
1.perde 2. kısım “Gönül Öğretmen” Ders kompozisyon dersiydi Anlattı öğretmen, yapılması gerekenleri Yazabilmek için en etkili cümleleri Onu can kulağıyla dinleyen öğrencilerine Sonra ekledi, “Kelimeler” dedi “Ancak kelimeler yansıtabilir En saklı düşüncelerin resimlerini!” Anlaşılan o ki, her şeyde olduğu gibi Bu işin de varmış bazı incelikleri Küçük bir ev ödeviydi yalnızca verdiği Küçüktü küçük olmasına da, Şaşırtmıştı yine de bazı öğrencileri Hiçbiri tahmin etmiyordu Başlangıç için böyle bir yöntemi Babalarının işten dönmelerini bekleyeceklerdi Sonra sarılacaklardı babalarına, Sevgi dolu bir gülümseme ile Daha kapıda ilk gördükleri anda hem de “Peki, ya daha sonra?” Diye sordu bir öğrenci sabırsızlıkla Sınıfın en çalışkan öğrencilerinden biriydi Fatma Keşke diğer öğrenciler de hep böyle olsa Demişlerdi ya, hani öğretmenler toplantısında Karma eğitim diyorlardı bunun adına Üstün zekâlısı da vardı, oldukça geç anlayanı da Elmalarla armutları karıştırmak doğru olmasa da Ülke koşulları diyorlardı, alt yapı gerekir diyorlardı, Sorumluluğumuz büyük deyip, Toplantıyı kapatıyorlardı İyi ama bu durumda ne yapmalı? Önce Fatma’nın sorusunu yanıtlamalı Diye düşündü Gönül öğretmen Dalgın düşüncelerden sıyrılarak Ve cevap verdi, “Babanızın tepkilerini yazacaksınız” Hiç oralı olmadı Ahmet, Oralı da değildi zaten “Sen” dedi Gönül öğretmen, “Sen anladın mı ne yapacağını?” Cevap vermedi Ahmet Nemli nemli bakan gözlerinin karası Sanki Arap atlarından kalmaydı Kaybettiği yarışa üzülür gibi Biraz daha üstelense, Eminim ıslanacaktı gözbebekleri Bu çocuk için, durgun bir öğrenci, diyordu Toplantıya hep geç gelen Fen Bilgisi öğretmeni Ya ilgili biri gibi görünmek, Ya da niyeti öğrenmekti bunun sebebini “Sanırım ciddi bir beslenme sorunu var bu çocukta” Diye açıklama yaptı sınıf öğretmeni “Bu doğru” dedi Haluk öğretmen “Kuru ekmeği ıslatarak yiyorlarmış” “Babasını bilirim” diye söz aldı Selçuk öğretmen, “Bağışlayın beni ama… Çok uyuz bir adamdır, Çalışmayı pek sevmez” “Bir şeyler yapılamaz mı?” diye ısrar etti Fen Bilgisi öğretmeni “Bunlardan öyle çok ki, zibil gibi Hangi birine yardım etmeli Ağabeyi çalışmazsa perişan olurdu halleri” Denildi ve konu geçiştirildi “Sen Hayri, peki sen anlayabildin mi ev ödevini?” Hayri, saf bir öğrenciydi Uzmanların kaynaştırma öğrenci dedikleri, Çan eğrisinin alt kısmında olanlardan hani Okuma yazmayı bir türlü öğrenememişti Ailesine katkıda bulunabilmek içinse, Bıkıp usanmadan, sabırla diziyordu Çoğumuzun hamallık dediği o boncuk tanelerini Oluşturabilseydik bu tür öğrencilere Hafifletilmiş El Sanatları ağırlıklı Okul modelleri, Ülke için olamazlar mıydı Yük yerine daha verimli? Neyse, bırakalım şimdi bu kafiyeli cümleleri de Ne söylemiş Hayati, ona bakalım “Babamızı kucaklayacakmışız öğretmenim” Çok güldü bu söze arka sıralarda oturan Ve Necati’yi zekâ bakımından Hiç aratmayan Abdülkerim “Neden güldün Abdulkerim?” “Hiç öğretmenim” “Hiç olur mu Abdulkerim, bir nedeni vardır elbet bu gülmelerin” “Hayati, babasını kaldıramaz ki, o çok şişman bir adam” “Babamızı kucağımıza alacağımızı da kim söyledi? Sadece sarılacağız” dedi Gönül öğretmen “Sonra da tepkilerini yazacağız” diye ekledi Zilin çalmasını beklerken derin bir of çekerek Belki de ön sıralarda oturan Ayşe’nin Neden ağladığını merak ederek “Nesi var bunun?” “Babası geçen gün evi terk etmiş öğretmenim, Ben şimdi kime sarılacağım diye ağlıyor” “Üzülme Ayşe” diye yanına gitti Gönül öğretmen “Üzülme, sen de annene sarılır, onun tepkilerini yazarsın” “Olur mu öğretmenim?” diye sordu Ayşe Silerken gözyaşlarını, İçi de biraz olsun rahatlamıştı “Ben de anneme sarılsam olur mu?” diye sordu Arkalarda oturan sınıfın en uzun boylu kızı Arzu “Hayrola Arzu, yoksa senin de mi baban?” “Hayır” diye hızla cevap verdi Arzu Leb demeden anlamıştı leblebiyi Sorusunu daha tamamlayamadan öğretmeni, Kusmuştu içinde birikenleri “Ben her zaman sarılırım babama, Sorun olmaz ki bu bana Bilirim içinden geçenleri O yüzden harcamak istemem boş yere kelimeleri Yazmak için her gün yaşadığım şeyleri” “Annene hiç sarılmıyor musun peki?” Diye sormak istemişti ki, Ansızın çalan zilin sesi bitirmişti bu dersi Ağır ağır inerken merdivenleri Bu soruyu düşündü, acaba neydi sebebi? Takılmıştı bir kez aklına O kızın söyledikleri Sonunda öğrendi Gönül öğretmen Sınıfta okunurken kompozisyon ödevlerini Arzu’nun annesi, öz değil – üveydi İşte buydu nedeni (Bir çocuğun anne özlemi) “Kelimeler” dedi sınıfın en dahi öğrencisi Bahri “Ancak kelimeler yansıtabilir En saklı düşüncelerin resimlerini Tıpkı sizin bize söylediğiniz gibi” Onur Sezgin 07.03.2007 | |||
Yazan : esra Şehir: bursa Zaman : 25 Agustos 2010 Çarsamba | |||
evet haklısın boş ver gitsin | |||
Yazan : Meltem Şehir: aksaray Zaman : 19 Temmuz 2010 Pazartesi | |||
gsl olmuş iyy | |||
Yazan : Kübra Şehir: aksaray Zaman : 17 Haziran 2010 Persembe | |||
Şiirler süper olmuş elinizi sağlık hilal ve İ.Y.y başarılar )) | |||
Yazan : Çidemmm Şehir: aksaray Zaman : 17 Haziran 2010 Persembe | |||
Yasin şiirleri süper son eklediğin şiire bayıldım .bu arada site hayırlı olsun ..devamını bekliyoruz kanka | |||